Sağlık

Hatay’da hijyen alarmı: Gıda kanalizasyona temas ediyor

İZMİR – Maraş’ta 6 Şubat’ta meydana gelen ve büyük yıkıma yol açan depremin ardından bölgede binlerce insan konteyner kentlerde ve çadırlarda yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Depremin üzerinden 8 ay geçmesine rağmen bölgedeki sorunlar hala çözülmedi. Toplumun karşılaştığı önemli sorunlardan biri de sağlıklı gıdaya erişim, gıda hijyeni ve güvenliği sorunudur. Bölgede fare, haşere ve benzeri sorunlar devam ederken, insanlar birçok gıdayı uygun olmayan saklama koşullarında saklamak zorunda kalıyor.

Öte yandan Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve bölgedeki doktorların çalışmaları da sürüyor. Uzman Diyetisyen Dicle Dilan Salman da geçtiğimiz günlerde Hatay’daki çadır ve konteyner kentlerde incelemelerde bulunanlar arasındaydı. Salman’la bölgede sağlıklı gıda ve beslenmeye erişim konusundaki gözlemlerini konuştuk.

Dicle Dilan Salman

‘ÇALIŞMALARIMIZ DEVAM EDİYOR’

Hatay’ın hangi bölgesinde ne kadar süre kalıp gözlem yaptınız?

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) ortaklaşa yürüttüğü 0-5 yaş arası çocuklarda yetersiz beslenmeyi değerlendirmeye yönelik çalışma kapsamında Hatay’da yaklaşık beş gün kaldım. En çok yıkımın yaşandığı Antakya, Samandağ ve Defne ilçeleri başta olmak üzere bölgedeki konteyner kentleri, çadır kentleri, sistemsiz çadır alanlarını, mahalleleri ve evlerde yaşayan insanları ziyaret ederek çalışmalarımızı yürüttük ve gözlemlerde bulunduk. Uzun süredir çalışan arkadaşlarımızın bazılarının kalıcı arkadaş olarak kaldığı, bazılarımızın ise belirli zamanlarda şehir dışından gelip katkı sağladığı bir süreç devam ediyor.

‘NİTELİKLİ, SAĞLIKLI GIDAYA ERİŞİMDE SORUN OLDUĞUNU GÖRDÜK’

Kaldığınız bölgelerde gıdaya erişim konusundaki gözlemlerinizi anlatır mısınız?

Birçok konteyner kentte, çadır kentte, sistemsiz yerleşim ve konutlarda yaşam alanlarını gözlemleme ve insanlarla röportaj yapma olanağı bulduk. Genel olarak gıdaya erişim konusunda en büyük sorunun kaliteli, sağlıklı, besin değeri yüksek gıdaya erişim sorunu olduğunu gördük. Çocuklar da dahil olmak üzere pek çok insanın hâlâ yekpare yemek yediğini, ağır karbonhidrat tükettiğini, makarna, bulgur pilavı gibi tahıl kaynaklarının en çok tüketilen besin kaynakları olduğunu gördük. Varlıklı kişilerin bile ayda yalnızca bir veya iki kez ete ulaşabildiğini ancak daha fazlasını satın alamadıklarını belirttiler. Süt ve yoğurt, peynir gibi süt ürünlerinin genellikle haftada bir veya iki kez, birçok ailede ise ayda bir veya iki kez tüketildiği bilgisini aldık.

Hatay deprem öncesinde kültürel olarak sebzenin yoğun olarak tüketildiği bir yer iken; Günümüzde taze sebze ve meyveye erişimde birçok sorunun yaşandığı, hem maddi hem de ürün bulma açısından zorlandığı sıklıkla vurgulanıyor. Çocukların yetersiz beslenmesi ciddi olarak gözlemlediğimiz bir durumdu. Bu konuda geniş çaplı bir çalışma yapıyoruz. Onu da yayınlayacağız. Bilinmeyen markaların abur cubur dediğimiz işlenmiş, paketli, şeker içeriği yüksek gıda tüketiminin çocukların genel beslenmesinde önemli bir yer edindiğini gözlemledik. Maddi kaygıların yediden yetmişe tüm insanların beslenme alışkanlıklarını değiştirdiğini, tahıl ve baklagiller dışında fazla besin tüketmediklerini gördük. Çocukların gelişiminde önemli rol oynayan ceviz, fındık gibi kuruyemişlere erişim sağlanamıyordu. Mutfağın tüm yükünü ve sorumluluğunu hanımlar üstlendi. Çoğunlukla kendi diyetlerini kestikleri için çocuklarına ve ailelerine yetecek kadar yiyecek sağlamak için çok fazla yiyecek kaynağı tüketmediklerini sıklıkla dile getirdiler.

‘Gıdanın kanalizasyon suyuyla teması gibi pek çok sorun yaşandı’

Yerel halkı ve sizi en çok zorlayan koşullar nelerdi?

Aslında bunu kolaylaştıran çok fazla kural olmadığını söylemek daha gerçekçi olur. Yönetimlerinin bölgeden olup olmadığından, nasıl bir yönetim anlayışına sahip olduklarına kadar birçok faktörün etkilediği konteyner kentlerin çok çeşitli yapıları vardı. Konteyner kentlerin yanlış konumlandırılması, mutfakların küçük olması, mutfağa başka bir alan yaratılamaması nedeniyle kadınlara yüklenen sorumlulukların artması gibi pek çok sorun yaşandı. Tezgah küçük olduğu için banyoda veya dışarıda bulaşık yıkamak zorunda kalanlar, oturma odasının ortasında tüp üzerinde yemek pişirmek zorunda kaldıkları için çocuklarını tutmak ve yemek yapmak zorunda kalan kadınlar, kanalizasyon suyunun konteynere akması, yaşanmaz hale gelmesi Parke zeminlerin kanalizasyon suyu nedeniyle sökülmesi sonucu yayılan koku nedeniyle oluşan koşullar, gıdaların o suyla temas etmesi gibi pek çok sorun yaşanıyordu. Suyun hala kullanılamaz durumda olması ve aynı zamanda su kesintilerinin yaşanması da sorunu derinleştiren bir faktör oldu. Ekonomik krizin derinleşmesi, yoksulluğun artması ve bölgede çalışma koşullarının yaratılamaması nedeniyle işsizliğin yaşanması, satın alma gücünü neredeyse sıfıra indirdi.

‘BESLENME EKSİKLİĞİ KRONİK HALE GETİRMEDEN ÇÖZÜLMELİ’

Deprem bölgesinde sağlıklı beslenmenin mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?

Elbette mümkün ama bu şartlarda mümkün görünmüyor. Bu sadece bireylere bırakılamayacak bir halk sağlığı sorunudur. Pek çok durum, kamu politikalarının gerçek organizasyonuyla hızlı bir şekilde düzeltilebilir. Sadece yapılması gerekiyor.

Son olarak sizce ne yapılmalı, nasıl bir analiz üretilmeli?

En önemli şey beslenme eksikliğini kronikleşmeden çözmektir. Bu bölgeye derhal düzenli besin takviyesi sağlanması. Süt ve süt ürünlerinden kuruyemişlere kadar çocuklara yönelik besin takviyesi programları oluşturmak. Hastalığa sahip kişiler ve hamile kadınlara yönelik besin takviyesi planlarının oluşturulması gerekmektedir. Yaşam alanlarının doğru planlanması ve güzelleştirilmesi, alışveriş alanlarından çocuk oyun alanlarına kadar çevre koşullarının planlanması, gıda güvenliği ve hijyen sorunlarının çözülmesi gerekiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu